Kayıtlar

Ocak, 2016 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

SEZGİN KAYMAZ - Kaptanın Teknesi

Resim
Okuduğum altıncı Sezgin Kaymaz romanı ve buna gelinceye kadar hepsini çok sevmiştim... sevmek ne kelime, anlata anlata bitiremiyorum... sıra Kaptanın Teknesi’ne gelince öylece kalıverdim ne söylesem bilemiyorum... işin ilginç yanı bir çok kişiye göre yazarın en iyi romanı... Sezgin Kaymaz ne yazsa bayıla bayıla okurum diyen bana göre ise olsa da olur olmasa da... dolayısıyla çok mutsuzum... Hayatı sevmemiz ve kendimize duvarlar örmeden, olmadığımız biri gibi görünmeden dolu dolu yaşamamız gerektiği gibi mesajı var romanın... üniversite gençliği içinde geçiyor ve sadece 3 günü anlatıyor... sürükleyiciliği iyi, fantastik ögelerle bezeli ama garip bir şekilde ne hikayesini ne karakterlerini ne de dilini hiç sevemedim ve buna inanamıyorum... Sadece şunu fark ettim yazarın son yıllarda yazdığı romanları bana daha çok hitap ediyor... çünkü S. Kaymaz yazarken artık daha çok eğleniyor, keyif alıyor gibi geliyor ve bu da bana okurken fazlasıyla geçiyor... eski kitaplarından devam etme

MAXIME CHATTAM - GAİA TEORİSİ

Resim
Korku-gerilim-polisiye ilgi alanıma pek girmez o yüzden bu türden çok az okurum dolayısıyla da bu yazarla hiç tanışmamıştım, kitabı da indirimliler arasından konusu cazip geldiği için almış ama kitaplıkta unutmuştum... bu sefer hangisini okuyayım diye düşünürken direkt Gaia Teorisine elim gitti... ve bu senenin başından beri okuduğum romanlarda süregiden karamsar tabloya bir taş daha eklenmiş oldu...  Gelelim kitaba; konu, İngiliz bilim adamı James Lovelock(1919-) ve Amerikalı mikrobiyolojist Lynn Margulis’in(1938-) ortaya koyduğu Gaia Hipotezi üzerine konumlandırılmış... Gaia Hipotezi,  biyosferin  ve yerkürenin fiziki bileşenleri sayılan  atmosfer,  buzullar, vb. karmaşık bir karşılıklı etkileşim sistemi içinde bir araya gelerek bir bütünlük oluşturduğunu ileri süren ekolojik bir kuram ya da hipotezdir. Hipotez sıklıkla, yerkürenin tek bir organizma gibi göründüğü/davrandığı (olduğu değil) olarak anlaşılmaktadır. Dünyanın (Gaianın) tek bir canlıymış gibi davranarak kend

MİNE G. KIRIKKANAT - BİR GÜN, GECE

Resim
Bu Mine Kırıkkanat’tan okuduğum dördüncü kitap, işin ilginç yanı da üç tanesinin seri benzeri bir niteliğe sahip olduğunu yeni fark etmem oldu(!)... önce son kitap Destina ’yı, sonra ilki Sinek Sarayı ’ nı, şimdi de ikincisi Bir Gün, Gece’ yi okuyarak istemeden karmaşık bir sistem oluşturdum (gerçi kitapların önceki baskılarında bu konuya ilişkin bir bilgi yoktu Kırmızı Kedi yeni basımlarda belirtiyor)... aslında tam anlamıyla bir seri değil, kitaplar birbirinden bağımsız okunabiliyor, ana hikaye her üçünde de farklı, sadece bazı karakterler (Sinan, Daryal ve Hilmi) ve ülkemiz üzerine oynanan oyunlar devamlılık arz ediyor... Aslında bu roman distopya olarak da düşünülebilir... konu; peş peşe 7-8 şiddetinde iki büyük depremin arkasından hem İstanbul’da hem de Marmara Bölgesinde taş üstünde taş kalmamasıyla başlıyor... milyonlarca insan ölmüş, bütün sanayi tesisleri harap olmuş, tam bir yıkım hali ve yönetim zafiyeti mevcut... tüm dünyadan yardım yağıyor ama bir yandan da egemen g

UMBERTO ECO - SIFIR SAYI

Resim
Umberto Eco’dan daha önce yalnızca  ‘’Gülün Adı’’ nı okudum, bununla da ilk kitaptan direkt sonuncuya geçmiş oldum(!)... ayrıca 2015’in son kitabı olmasını planlamıştım ama yetiştiremedim ve 2016’nın ilk kitabı olmasından da çok hoşlandığımı söyleyemeyeceğim, çünkü bu sene bana daha kötü bir yıl olacak gibi geliyor  (umarım yanılırım)  sanki onu teyit ediyor gibi geldi... Kitaba olumsuz bir imaj biçmem; konunun medya üzerinden başlaması ve derin devlete, uluslararası komplo teorilerine bağlanması yüzünden... 1992 yılında geçiyor, konu İtalya’nın yakın tarihi ile ilgili ama sanki bizim son 15 yılımızı ve daha da çoğunu anlatıyor gibi...  1945’den sonra Sovyetler Birliği korkusu nedeniyle birçok ülkede oluşturulan stay-behind (geride durmak, hat gerisinde bırakılanlar) veya daha bilinen ismiyle Gladio  bağlantılı bir hikayesi, toplumun medya yoluyla yönlendirilmesi, dünyanın egemen güçlerinin çevirdiği dolaplar ve sonunda her şeye kuşkuyla yaklaşılması şeklinde bir önermesi var...