Kayıtlar

Ocak, 2013 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

HÜMANİSTLER - Stefan Zweig / Rotterdamlı Erasmus - Zaferi ve Trajedisi, Montaigne

Resim
Stefan Zweig en sevdiğim yazarlardan biridir... Eserlerinden okumaya   Satranç  (muhteşem bir romandır) ile başlamış,  Amok Koşucusu  (muhteşem öykülerden oluşur) ile devam etmiştim.. Biyografik denemenin yirminci yüzyıldaki eşsiz ustası kabul edilen Zweig’den bu kez iki hümanistin biyografisini peş peşe okudum... Erasmus ve Montaigne’den 400 yıl (Zweig’den bile 70 yıl) sonra insanın insana yaptığı vahşet, hoşgörüsüzlük, kendi düşünce ve dogmalarını herkese dayatma yönünde hiçbir değişiklik olmadığı -yani insanlık açısından bir arpa boyu bile yol gidilmediği- düşünüldüğünde bu kitapları okumak hem çok anlamlı hemde çok can acıtıcı olmaktadır... Her iki hümanist ve Zweig’de insanın özgür olması üzerinde düşünmüş yazmış ve uğraşmışlardır... ama 21. yüzyılda bile bir değişiklik olmadığına göre (yakın ve uzak gelecek içinde bir umut yok doğrusu) bundan böyle insanoğlu niye değişmiyor/niye öğrenmiyor diye düşünmek mi gerekiyor acaba?? Rotterdamlı Erasmus - Zaferi ve Trajedisi

İYREC-İ PÉZÉŞKZÂD - Dayıcan Napolyon

Resim
Bu kitabı farklı ülke yazarlarını okumaktan hoşlandığım için almıştım... daha önce İranlı bir yazardan okumamıştım... kitabın yazarı 1928 doğumlu bir hukukçu,  İran’da 5 yıl hakimlik yaptıktan sonra Dışişleri Bakanlığı’nda çalışmaya başlamış, çeşitli ülkelerde görev yapmış, 1979’daki rejim değişikliğinden sonra işine son verilmiştir... yazar halen Fransa’da yaşamaktadır... kitap ilk kez 1970 yılında yayımlanmış, bizdeki  çevirisini  ise Fars Dili ve Edebiyatı Profesörü A. Naci Tokmak yapmıştır... Roman, 1940’lı yıllar Tahran’ında yaşayan nispeten aristokrat denilebilecek geniş bir ailenin çevrelerindeki insanlarla olan ilişkilerini, değer yargılarını, inançlarını, gelenek ve göreneklerini mizahi bir dille anlatmaktadır... bu cümleye bakıldığında ve kitabın sayfa sayısı da dikkate alındığında bir toplumun yapısını anlatan çok ağır bir kitapmış gibi duruyor... ama hiç öyle değil çok espirili yazılmış okurken ara ara kendinizi gülmekten alamıyorsunuz, tüm roman boyunca yüzünüzde bir

HALİDE EDİB ADIVAR - Sevda Sokağı Komedyası, Çaresaz

Resim
Halide Edib’in romanları muhteşemdir, hatta edebiyatımızın bunca yıl sonra bile onun yeteneğine benzer ikinci bir kadın yazar çıkartamadığını düşünüyorum....aşağıda yer alan iki kitapta kadın erkek ilişkisinin irdelenmesine ilişkin aynı zamanda da dönemin ruhunu yansıtan romanlar...kitapların ilki 1959 yılında, ikincisi de 1961 yılında yazılmış ve cumhuriyet gazetesinde tefrika edilmiş...o dönemde değişen değerleri, insanların buna verdikleri tepkileri çok güzel anlatıyor...ayrıca kitaplarda İstanbul da çok iyi betimlenmiş, şehrin sokaklarında o yıllarda geziyor gibi hissediyorsunuz....romanlarının tamamına yakınını okumuş biri olarak yazarın en sevdiğim yanının, konu ettiği dönemi çok iyi yansıtması ve karakterlerinin gerçekçiliği olduğunu söyleyebilirim..Dilinin ve anlatımının güzelliği ise zaten aşikar...Şimdi kitaplara göz atarsak şöyle; Sevda Sokağı Komedyası Osmanlı İmparatorluğu'nun son dönemi ile Cumhuriyetin ilk yıllarında İstanbul'un bir semtinde üçlü bir aş

İHSAN OKTAY ANAR - Yedinci Gün

Resim
Yıllar önce yazarın ilk kitabı ‘’Puslu Kıtalar Atlasını’’ okumuş, tarzını oldukça değişik bulmuş ve takip etmem gereken bir yazar olduğunu düşünmüştüm ancak, ‘’Yedinci Gün’’e kadar başka bir romanını da okuma fırsatım olmadı...Bu yüzden de bu romanı çok gecikmeksizin okumak istedim... Hikaye 3 bölümde anlatılmış baba, oğul ve hayalet şeklinde...bu bölümlemede işaret edilmek istenilen neydi tam olarak bilemiyorum ama kitapta bir baba, babanın habersiz olduğu bir oğul ve kamil insan olma fikri var o yüzden yapılmış diye tahmin ediyorum...Romanda ön planda fantastik bir hikaye anlatılıyor arkasında da tarihsel bir kurgu var...İlk bölüm (ki kitabın en uzun bölümü bu) çok heyecanlı, ilginç ve temposu yüksek bir hikayeyle başlıyor, zaman zaman mizahi bir yanı da var anlatımın, çok güzel buldum ve muhteşem bir kitap bu diye düşündüm...ama bu yaklaşık 50 sayfa kadar sürdü, ondan sonra çok keskin bir şekilde başka bir hikayeye geçildi (ki kitabın sonuna kadar bu hikaye devam ediyor),

ENGİN GEÇTAN - Kuru Su

Resim
Engin Geçtan uzmanlık alanı psikiyatri olan ve mesleki-kurgusal olarak çok sayıda kitabı bulunan bir yazar... ben biraz geç rastladım sadece.. 2012’de son romanı  ‘’Mesela Saat Onda’’  kitabını görünce okumak istedim ama diğer kitaplarına da bakınca  ‘’Kuru Su’’ dan başlamaya karar verdim.. Sanırım beni etkileyen hem kitabın isminin bir oksimoron (birbiriyle çelişen ya da zıt iki kavramın bir arada kullanılması) olması hem de karlı tipili bir kış gününü anlatmasıydı... Öncelikle belirteyim yanılmamışım hem kitabı hemde yazarı çok beğendim...Roman değişik bir anlatım tarzıyla ama çok akıcı bir dille birçok konuyu içeren bir şekilde kurgulanmış...İnsanların varoluş problemleri/amaçları da var, iklim sorunları da...ülkelerin siyasi/sosyal açmazları da var dünyanın geldiği/getirildiği nokta da...kuantum mekaniğini, paralel evrenleri hatırlatan olaylarda var, yaşadıklarımız gerçek mi yoksa bir yanılsama halinde miyiz? soruları da.... ama tüm bu konu bolluğu hiçbir şekilde siz